“Evrenin bize layık gördüğü gizli bilgi kırıntıları için dilenen fukaralarız.”
(Ricky and Morty)
İnsan ilişkilerinde doğru ve yanlışa göre yorumlanan davranış biçimleri toplumumuzda yargılanmaya çok müsaittir. Küçük yaştan beri içerisinde büyüdüğümüz toplum bize neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğretmeye çalışır. Bunu ise, çevremizdeki insanlardan, bu insanların bize okuttuğu kitaplardan, izlettiği filmlerden, görsel davranış şekillerinden sürekli ve sürekli olarak aşılamaya çalışır. Belirli bir yaşa geldiğinizde artık aklınızdaki doğru davranış şekli tam anlamıyla oturmuş olur. Peki nedir bu davranışsal doğrular? Binlerce öğretinin içinde gerçekten hangi doğruya ulaşmalı insan? Kendi doğrusunu yaşamaya çalışırken neden –sürekli- yargılanır insan?
Bir konu üzerine tartışırken insanların karşılıklı olarak kendi düşüncesini kabullendirmeye çalışması sizce de çok acı bir görüntü değil mi? Karşısındakini dinlememesi, onu anlamaması, fikrine önem vermemesi, sadece lafını bitirip, kendi aklındakini söyleme çalışmak için konuşması, üstelik tüm konuşma esnasında, sırf kendi doğrusuna uygun olmadığınız için sizi yargılaması…
İnsanı, topluma, kendi çevresine, öğrendiği her şeye yabancılaştıran temel öğe bu değil mi? Sadece yargılamak için bir insanı dinlemek…
Üstelik sizin doğrunuzu yanlış bir şey gibi algılatıp, sizi kabullendirdikten sonra, kendi doğrusuna kendisinin de uymaması… bu cümle okunduğunda çok insanca ve insana dair gibi geliyor olabilir, bir başkasını kendi doğrusunun en uygun olduğu düşüncesine inandırmak. Oysa binlerce insan içinde kaç doğru vardır. Toplumun düzeni bozulmasın, işleyiş bozulmasın diye uyulan kurallar doğru kabul ediliyor da, bu düşünceye uymak istemeyen insanların ki neden yanlış olarak yorumlanıyor. İki zıt düşünce de doğru olamaz mı?
Dini doğrular, iktidara göre değişen doğrular, gelenek/göreneklere göre değişen doğrular… insanlığın, hepsini kendi içerisinde yaşayıp, kimseyi bu doğrulara ikna etmeye çalışmadan yaşadığı bir dünya fazla mı ütopik kaçıyor.
Peki, başkasının doğrusuna göre yaşayan bir insan, içinde bulunduğu çevreyi artık sanal ve yalan bir mutluluk üzerine kurulmuş gerçekliğe dönüştürdüğünde, bu insanı gerçek olan göstermeye kim ikna edebilir?