“Keşke… ifadesi yarının görkemli yönlerini ve tehlikelerini keşfetmemizi sağlar.”
(Fahrenheit 451)
Sağlık sorunlarının, uluslararası sisteme bakıldığında, her dönem yaşandığını görmekteyiz. Covid-19 den önce Veba salgını, EBOLA virüsü (bilindiği üzere insanları direkt yatağa bağladığı ve öldürdüğü için bulaşma riski daha az olmuştur), İspanyol virüsü… Bu virüslerin bazıları savaş dönemlerinde, bazıları ise dünyanın gelişme döneminde ulusların yaşadığı sorunlar olarak, literatürde yerini almıştır.
Günümüze geldiğimizde ise, Covid-19 adlı yarasadan insanlara bulaştığı iddia edilen ancak yalnızca kronik hastalığı bulunan ve yaşlı insanlarda daha sık ölümlere yol açan bir virüsle karşı karşıya kalındığı görülmektedir. Tüm dünyada toplu ölümlere yol açan bu virüs, en gelişmiş ekonomilerin bile zayıflamasına yol açmıştır. Bugün neredeyse tüm dünyada karşılığı olmayan paralar basılmakta, ithalat ihracat durmakta, turistlerin ziyarette bulunduğu ülkeler ciddi anlamda, ekonomik zararla mücadele vermektedir. Peki, bu salgın uluslararası sistemde nelere yol açmıştır? Bazı kurulan örgütlerin güvenilirliğini hangi sebeplerle etkilemiştir? Dünya nasıl bir sisteme eğrilmiştir?
Dünyanın Maruz Kaldığı Durum
Dünya Sağlık Örgütü başta olmak üzere ( Eski ABD başkanı Trump’ın Covid-19 pandemi sürecinde yaptığı güvensizlik açıklamaları) BM gibi birçok üyesi bulunan ve güçlü kaynakları bulunan örgütler bu süreçte, özelikle birliğe üye olan ülkeler tarafından “güvensizlik” teması altında değerlendirilerek, eleştirilere tutulmuştur. Bu bağlamda, İtalya’nın pandemi sürecini çok şiddetli atlatması ekonomisinin gerilemesi, yeni ittifakların ortaya çıkacağının düşünülmesini yol açmıştır. İtalya yönetiminin canlı yayınlar açarak AB bayrağını yakması ve yırtması gibi eylemler gerçekleştirmeleri ise, dünyada oluşabilecek yeni ticari ittifakların habercisi olabilir desek, yanılmış olmayız.
Günümüzde, en etkili Covid-19 aşısını bulan ve pazarlayan ülkenin en güçlü ekonomiye ulaşacağına dair iddialar ise, dünya yeni bir Soğuk Savaşın eşiğinde mi? Sorusunu da akıllara düşürmektedir. Görüldüğü üzere, Rusya, Çin, Almanya ve ABD aşıyı bulan ve pazarlayan ülkeler arasında olabilmek için adeta bir yarış halindedir. Bu yarış, Soğuk Savaş döneminde Rusya ve ABD arasındaki tek dünya lideri benzetmesine yol açabilmektedir.
Pandeminin Görünen Etkileri
Covid-19 pandemisi sürecinde ABD ve Çin arasında yaşanan diyaloglar ve eski başkan Trump’ın Çin virüsü söylemini ortaya atması, Soğuk Savaş temasını güçlendiren söylemler arasında yerini almıştır. Tüm dünya bir rekabet halindeyken İngiltere’nin Brexit sürecini tamamlaması ve Türkiye ile yeni ticaret sözleşmesinin imzalanması, İngiltere’nin dünya ticaret sisteminde kendisini lider konum görmek istediğinin işareti anlamına gelmektedir.
Yeni yapılan ticaret anlaşmaları çok kutuplu sistemde bazı devletlerin aynı toprak içinde hem dost hem düşman olmasına yol açabilir. Bakınız: Türkiye’nin Rusya ile Suriye’de dost Libya’da düşman olması gibi…
Bir yandan ülkeler Covid-19 yüzünden dağılan ekonomilerini düzeltmeye çalışıp yeni ittifaklar kurarken, Doğu Akdeniz’de süregelen çatışmaların olduğunu da gözlemlemekteyiz. Doğu Akdeniz’de yakın zamanda petrol ve doğalgaz yataklarının bulunması söylemi ve başlatılan sondaj çalışmalarının hız kesmeden devam etmesi, bazı ülkelerin çıkacak petrolün paylaştırılması talebinin doğmasını yol açmıştır. Bölgede bulunan petrol ve doğalgaz rezervlerinin kullanılmasına, üretilip çıkarılmasına ve pazarlanmasına yönelik tepkiler çığ gibi büyümektedir.
Ekonomilerin Düzeltilmesi İçin Yapılanlar
Türkiye ve Libya arasında yapılan mütabakata birçok devlet ses çıkarmakla birlikte, Libya hükümetinin meşruluğunu yok saymaya çalışmıştır. Bir yanda İsrail, Yunanistan, Mısır ittifakı oluşurken, Yunanistan uluslararası hukuka aykırı bir çok davranışta bulunmuştur. Meis adasını örnek olarak göstermekte fayda vardır. Pandemi sürecinde Yunanistan, Doğu Akdeniz’le ilgili olarak AB’den yardım talep ederek, Türkiye’ye (Uluslararası hukuka aykırı davranmamasına rağmen) yaptırım uygulamasını istemiştir. Birlik ise, Yunanistan’ın bu talebini reddederek, Türkiye ile diyalog çağrısı yapmıştır. Bu kapsamda birliğin aslında, pandemi sürecinden kaynaklı olarak kaynak aktarımında sıkıntı yaşadığını söylesek yanılmış olmayız.
Bu bağlamda değerlendirdiğimiz vakit aslında Covid-19 pandemisinin hem örgütler arasındaki ilişkiyi hem de ülkeler arasındaki ilişkiler etkilediğimi görmekteyiz. Bakınız: Yunanistan hükümetinin Fransa’dan yardım talep etmesi üzerine, Macron’da aynı şekilde diyalog ile çözüme yönlendirmiş olsa bile, yakın zamanda Türkiye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı şiddet ve çıkara yönelik söylemleri dünya gündeminde de dikkat çekmiştir. Yunanistan’ın yerel gazetelerinden birisinin argo başlıklı ana sayfada ülke cumhurbaşkanı adına yaptığı haber ise, aslında çözüm yollarına gidilen bu süreçte, ılımlı bir siyaset uygulanmaya çalışılmadığının göstergesidir.
Yaşanan salgının etkilerini ekonomik, siyasi ve sosyal olarak kısaca özetlememiz gerekirse; ekonomi alanında iki savaş arası dönemde olduğu gibi bir sistem değişikliği yaşanır mı, sorusuna özellikle odaklanmak gerekmektedir. Bakıldığında savaşların ve felaketlerin ardından ekonomik olarak kur sistemlerinin değiştiği görülmektedir. (İngiltere’nin serbest piyasa ekonomisini, tüm devletlere darbe yoluyla kabul ettirmesi, Türkiye’de Özal hükümeti/ 24 Ocak kararları ile.. Şimdi ise Türkiye ile yapmış olduğu ticaret anlaşması…)
Bu süreçte hükümetlerin söylemlerini incelediğimizde daha “benci” yaklaşımlar güttüğünü, sağ ve milliyetçi politikaların daha fazla uygulandığını ve iktidarların bir kara propaganda siyasi dilini kullanmaya başladığını görmekteyiz. Özellikle Doğu Akdeniz bölgesinde yaşanabilme ihtimali bulunan “mülteci krizi” hükümetlerin daha milliyetçi politikalara yönelmesine yol açabilir.