“Mutlak olan her şey patolojiktir.”
(Derde Deva Randevu, Friedrich Nietzsche)
Uluslararası İlişkiler sisteminde, devletlerin birbirleriyle olan ilişkileri, yaşanılan dönem içerisinde çıkan buluşlara, üretilen kavramlara göre değişim göstermiştir. Bu değişimler siyasi, kültürel ilişkilerle birlikte en fazla ekonomik ilişkileri etkilemiştir. Ekonomik güce sahip olan ülkenin para birimi, dünya pazarında en değerli para birimi olarak görülürken, gelişmemiş ve az gelişmiş ülkelerin para birimi otomatik olarak değerli paranın hızına yetişememektedir. Süreç boyunca, yaşanan savaşlar, ekonomik krizler para piyasasında da değişimlere sebep olmuştur. Bu bağlamda değerlendirdiğimizde, Birinci Dünya Savaşı yaşanmadan evvel ulusal paraların değeri altın fiyatlarına sabitli iken, savaş sonunda altın standardı sisteminin değiştiğini görmekteyiz.
İkinci Dünya Savaşının yaşanması ve son ermesiyle birlikte hem dünyadaki başat güç hem de para piyasasındaki sistem tekrar değişmiştir. Bretton Woods adı verilen yeni sistemde, bütün paraların dolara, doların ise altına endekslidir. 1960’yılların sonlarına doğru tıkanmaya başlayan Bretton Woods sistemi 1971 yılında sona ermiştir. Bu sistemin sona ermesiyle birlikte esnek kur sistemine geçiş sağlanmıştır. Aralıklarla sabit kur sisteminin uygulandığı görülse bile Dünya üzerinde hakim görülen sistem Esnek Döviz Kuru sistemi olmuştur.
Yukarıda da anlatıldığı gibi Dünyada yaşanan krizler, savaşlar, global hastalıklar gibi küresel biçimde tüm Dünyada etkisini gösteren olaylar düşünüldüğünde, piyasaların, gücü elinde bulunduran ülkelerin değiştiğini, yeni sistemlerin yeni liderlerin ortaya çıktığını söylersek, yanılmış olmayız.
Günümüzde ise, tüm dünyada ölümlere yol açan salgın hastalığın etkilerinin ne olacağı tartışılmaktadır. Virüsün etkisinin en fazla görüldüğü ülkeler arasında bulunan İtalya ve İspanya, AB bayraklarını yaktığı videoları yayınlarken, birliğin gelecekteki durumunun ne olacağı merak uyandırmaktadır. Avrupa Birliği dağılırsa yerine geçebilecek başka bir örgüt kurulabilir mi? Kurulacak yeni bir örgüt en az AB kadar sömürgeci bir yaklaşımda bulunursa, sömürülen devletler feodalizm sistemindeki gibi daha fazla köleleştirilme statüsüne denk düşebilir mi? Artan ekonomik durgunlukla birlikte yeni bir ekonomik sistemin var olacağı gerçeği kaçınılmazdır. Ancak bu ekonomik sistemin yeni lideri hangi ülke olacak, asıl yanıtsız kalan soruyu sormak gerekmektedir.
Çin’in ticari ve ekonomik anlamda yükselişi ABD’yi önceki dönemlerde rahatsız ettiği bilinmektedir. (Bakınız: Huawei ve Apple arasında yaşanan ticari kriz.) Virüsün yayıldığı ülke olarak bilinen Çin’in, yayıldığı ülkeler bazında yayınladığı vaka sayısının oldukça azaldığı ve ülkenin başkanının, söz konusu durumu zafer olarak adlandırdığına hepimiz şahit olduk. Asıl mesele ise, ticari durgunluk yaşayan ülkelerin, doların artan yükselişinin önüne geçilememesi halinde, Çin para birimi olan Yuan’ın ve oradaki iş gücü daha ucuz olduğu için Çin’i tercih etmeleri olacaktır. Eğer ülkeler salgını kontrol altına alamazlarsa, ekonomik anlamda bir üretim gerçekleşmeyecektir. Bu süreçte kapanılacağı düşünülen üretim yerlerinin yeni ortağı ve sahibi ise, salgından en güçlü çıkan ülke olacaktır. Salgınla birlikte Doğu’nun yükselişine, yeni ekonomik işbirliklerinin doğuşuna, yeni kurulan uluslararası örgütlerin işleyişine şahit olabiliriz.
Bu süreçte Türkiye’nin yaptığı yardımları ve dış politikada değişen rolleri hatırlatmakta fayda var. Soğuk Savaş sürecinde dünya lideri olmaya çalışan ve tüm dünyayı büyük bir propaganda savaşının ortasına sürükleye iki ülke, ABD ve Rusya arasındaki ılımlı yardımlaşma politikası yeni bir işbirliğinin doğmasına yol açabilir. Yakın gelecekte Çin hükumetine karşı karalama politikası başlayacağını ise şimdiden söylemek mümkün. Bakınız: Çin Virüsü
Türkiye’nin bu süreçte izlediği yardımlaşmaya dayalı dış politikası, özellikle Akdeniz bölgesinde bulunan İtalya ve İspanya’ya yapılan yardımlar Doğu Akdeniz bölgesinde yapılan sondaj çalışmalarımıza ileride ittifak sağlanabilmesi ve ticari anlaşmalar açısından oldukça önem taşımaktadır. Türkiye’nin salgın dışında aynı zamanda terörle mücadeleye devam ederek, sondaj çalışmalarını da istikrarlı bir şekilde yürüttüğünü hatırlatmakta fayda vardır.
Özetleyecek olursak, salgın dünyada var olan ekonomik sistemi, hâkim gücü ve yaydığı ideolojiyi, demokrasi ve teknoloji gibi kavramların niteliğinin sorgulanmasına ve değişimine yol açabilir. Bu değişim sürecinin neler getireceğini ise hep birlikte göreceğiz.