Genelde Türk işi filmlerde konusu ne olursa olsun her zaman tat vermeyen senaryolar ve bunun devamında bize hitap etmeyen filmlerle karşılaşıyoruz. Bunun nedeni olarak sinemaya özenin gösterilmemesini ve Hollywood’un yüksek bütçeli filmlerini görüyorum. Dizilerde ana karakter bir kaç sezon sonra belki istediğim çıkışı yapabilirim ve bu sektörde kalıcı olabilirim umuduyla bir film yapma ve başrolünde oynama arzusuyla yanıp tutuşur. Devamında ise kendi belli bir miktar para biriktirince aklında olan hikayeyi senaryolaştırır ya da bir senaryo yazdırır. Kendince her şeyi tas tamam görünce filmi çekerler. Gala düzenlenir ünlü arkadaşları ve oyuncular galaya katılır film hakkında çok eğlendik harikaydı yorumları yapılır. Film gişede çakılsa bile, ne enteresan ki kimse olumsuz konuşmaz. Çünkü ileride kendinin de bir film çekme ihtimali olduğu için, ben onun filmi hakkında iyi konuşursam o da benim filmim hakkında iyi konuşur ve güzel reklam olur düşüncesiyle kurulan cümlelerdir bunlar. Sonra izlenme sayısı içler acısı. Niye ? Çünkü film içler acısı olduğu için.
Neden Aksiyon/Gerilim Filmi Yapamıyoruz?
Tamam aksiyon yapamıyoruz, bu çok bariz belli. Bu ülkede kime sorsan herkes kendini komik ve mizahşör olarak tanımlar ama yapılan komedi filmlerinde durum yine rezalet. Komedi filmlerinde senaryo genelde şu şekildedir. Kendi halinde orta düzey kazançlı birine miras kalır. Devamında bir kaç olay gerçekleşir ve filmin başrolü mafyaya bulaşır, film boyunca mirasa ulaşabilmek için başına gelen tüm aksiliklerden kurtulmaya çalışır. Ve film biter. Mafyaya bulaşma konusu olmasa ülkede komedi filmi çekilmeyecek. Allah mafyaları başımızdan eksik etmesin o zaman, ne diyelim…
Senaryolardan, kötü prodüksüyondan bahsetmişken bir de ‘Hollywood filmleri’ olarak adlandırılan yüksek bütçeli filmler çıtayı arşa çıkardığı için ister istemez kendi filmlerimizi beğenmez olduk. Bu da Türk sinemasına olumsuz bakmamızın nedenlerinden birisi bizim için. Bizi kesmiyor açıkcası. Bir tarafta yüksek bütçeler, görsel efektler (CGI, VFX), harika oyunculuklar bir tarafta ise “Enes Batur Gerçek Kahraman”. Şaka şaka. Filmin açıklamalarına tür olarak komedi filmi olduğu ayrıntısı düşülmüş. Gerçi o ayrıntı düşülmese bu olay tam bir komedi olurdu aslında (Bu konuyu Youtube’a video olarak çekseydim belki arkasına kahkaha sesleri koyabilirdim burada). Ayrıntı çok önemli. Neyse.
Aksiyon konusunda bir süper kahraman filmi yapamayız bu komik bütçelerle farkındayım. Ama daha önce aksiyon filmi olarak beğendiğim bir Türk filmi vardı. Ahım şahım görsel efektler yoktu. Aslında gerekte yoktu. Aksiyon/Gerilim tadında güzel bir havası vardı. Filmin adı “Panzehir”. Dizinin senaryosu dövüş sahneleri ve akıcılık açısından gerçekten beğendiğim bir aksiyon filmiydi. Oyuncular da iyiydi (Cüneyt Arkın, Emin Boztepe, Murat Arkın…). Filmin Imdb puanı ise 7,1. İzlemediyseniz izlemenizi tavsiye ederim.
The Cure Filminin Maliyeti Ne Kadar?
Bu yazı da bu kadar konuştuktan sonra değinmek istediğim noktaya anca gelebildim. Sizlere bahsetmek istediğim Amerika’da yaşayan bir Türk’ün yaptığı bol aksiyonlu görsel efektli bir kısa filmmmmm. Evet aksiyon, evet görsel efekt ve evet bunu yapan bir Türk. Bir cümlede yıllardır bir araya gelmeyen durumlar bunlar. Biz yüksek bütçeden, abartılı prodüksüyonlardan dolayı aksiyon filmi çekemiyoruz diyen filmcilere kapak olacak cinsten bir kısa film çekmiş bu abimiz. Bizim öğrenciler okullarından mezun olurken Nuri Bilge Ceylan’cıyız, Zeki Demirkubuz’cuyuz kafasında kısa film çekerken bitirme ödevi olarak. Bu abimiz gerçekten de göze hoş gelecek bir aksiyon filmi çekmiş. Açıklamalarda da 37 dakika diye ayrıntı düşülmüş film için.
Herkes aksiyon filmi için bütçeden yakınırken, filmin açıklama kısmında bu film için sadece 15 bin dolar bütçe belirlendiği yazıyor. Bu film için arka planda ise sadece 3 kişi emek harcıyor. Yani stüdyo desteği olmadan yapılmış. Kullandığı ekipmanları ve görsel efekt için yardım alınan eklentilerden bahsetmiş.
The Cure Filminin Konusu Ne?
Filmde, yakın gelecekte dünya nüfusunun büyük bir kısmı gizemli bir virüs salgını ile boğuşuyor. Yapılan tespitlerde, virüs konak olarak bulaştığı kişiyi 24 saat sonunda öldürüyor. Bu virüsün oluştuğu etkiler için kalıcı bir tedavi yöntemi henüz bulunamıyor. Sadece geçici olarak 24 saatlik bir serum geliştiriliyor. 24 saat sonunda tekrardan serum enjekte edilmezse konak ölüyor. Özel kuvvetlerde görev yapmış paralı asker Noah (Nuh)’un genç kızı da bu virüse yakalanır. Kalıcı tedavi bulunur ama gizemli bir terör örgütü tarafından çok gizli laboratuvardan çalınır. Noah’da bu tedaviyi geri almak için işe alınır. Devamında ise olaylar gelişir.
Filmin Imdb sayfası buraya tıkladığınızda açılacaktır. Filmin senaristi ve yönetmeni, ses ve görsel efektlerini yapan kişiyle aynı. Bu kişi kim mi? Bu kişi Ahmet Atalay‘dır. Ahmet Atalay, Türkiye’de okuduğu okuldan mezun olduktan sonra kendi imkanlarıyla yaptığı fragmanları referans göstererek Amerika’daki stajına alınmış. Devamında ise güzel işlere imza atan Ahmet Atalay, Görevimiz Tehlike, Transformers gibi ses getiren filmlerin ve Call of Duty oynunun fragmanını yapan kişidir.
The Cure, filmi Youtube’da yüklüdür. Hiç bir ücret ödemeden filme buradan ulaşabilirsiniz. Filmdeki görsel efekt sahnelerinin herhangi bir Türk filminde olduğunu bir düşünün. Hiç bir stüdyo ile anlaşmadan, çuval dolusu para harcamadan yapılan aksiyon sahnelerini bir kaç filmimizde görsek fena mı olur? Ama nasıl eğitim sektöründe genç beyinlerimiz yurt dışına gidiyorsa, aynı sinema sektöründe de iş yapabilecek kabiliyetli beyinler de tercihlerini yurt dışına gitmekten yana kullanılıyorlar. Bunda haklılar. Çünkü herkes tanıdığıyla iş yaparken, yeniliğe kapalıyken, bu alanlarda yeni bir çığır açacak azimli kişilerin burada ne işi var? Neyse burası derin bir kuyu. Bu tarz durumda olan kişilere imkan verilmedikçe mafyaya bulaşmış komedi filmleri gişe filmi olarak karşımıza daha çok çıkacak gibi duruyor.
Ahmet Atalay’ın filmi The Cure’yi tam izlemedim. Gerçekten ne derece bir emek var baştan sona kontrol ettim. Ve gerçekten beğendim. 3 kişilik arka plan ekibi için uygulanan görsel efektler gerçekten harika. Tamam bir Avengers filmi değil ama 15 bin dolara kim çekebiliyor böyle bir filmi? Teknolojik aletlerde fiyat-performans diye adlandırılan bir başlık var. En düşün maliyetle en iyi performans alabileceğin şeyler tercih ediliyor. Bu filmde tam bu durumun en iyi örneği konumunda. Umarım benim beğendiğim gibi sizde filmi beğenirsiniz (Ben görsel efektleri beğendim, burada demek istediğim bu). Unutmadan film İngilizce ama Türkçe alt yazı seçeneği de mevcut. Şimdiden iyi seyirler.