“Ama biraz düşününce anlarız ki, biz neye benziyorsak hayatımız da ona benzer. Zannedildiğinin aksine yazılan şeyi yaşamayız; yaşadığımız şey, kendi yazdığımızdır… Ta ki, zalimin birisi ortaya çıkıp, yazdığımız her şeyi bozana kadar…”
(Hesabım Var, Onur Ünlü)
Toplum, her zaman değişimden ibaret olarak gösterilmiştir. Tarih boyunca, insanlar çeşitli yeniliklere ayak uydurmuş, bazı olayları kabullenmiş, bazılarına itiraz ederek tepkisini göstermiştir. Ancak, insanların her dönem yeniliği hemen kabul ettiğini ve benimsediğini söylersek yanılmış oluruz. Çünkü, toplumda bazı değişikliklerin kabul edilmesi zordur ve kaosa yol açabilir. Bu durumda, çoğunluk, huzuru bozulsun istemez ve gelen değişikliği, belli bir güruhu da arkasına alarak şiddetle reddeder.
İnsan ilişkilerinin, belirli dönemlerde, durağan ve değişime kapalı bir şekilde yürütüldüğü görülmektedir. Özellikle, 1950 yıllarının yansıtıldığı Pleasantville adlı filmde, aile ilişkilerinin öznelere yüklü olduğunu, insanların yeni tecrübelere kapalı olduğunu, daimi hareketlerin sürekli olarak birbirini tekrarladığını görmekteyiz. Anne öznesine yüklü kadın, sadece eşine ve çocuklarına yemek yapmakla görevli, baba öznesi yüklenmiş adam, çalışmakla görevli, çocuk öznesine yüklü olanlar ise, yalnızca okula gitmekle görevlidir. Bu küçük kasabada haftanın her günü aynı işler yapılmaktadır. İnsanlar, pazartesi günü ne yapıyorsa, bir sonraki hafta pazartesi günü de aynı şeyi tekrar ve tekrar yapmaktadır.
Başka bir dünyada ise, kapitalizmin artık insanın iliklerine kadar işlemiş olduğu- dünyada-, dağınık aile ilişkisine sahip evlilikten doğan iki kardeş bulunmaktadır. İşte her şey bu kardeşlerin, Tanrısal bir gücün yardımıyla Pleasentville evrenine geçmesiyle başlamaktadır.
Kaosun baş gösterdiği bu dünyadan, başka evrene geçen kardeşler, bu evrene hemen adapte olacaklar ve kendi dünyalarında gerçekleşen eylemlerin, bu dünyada gerçekleşmesine sebep olacaklardır. Pleasantville evreninde, sanat, cinsellik gibi kavramlar yoktur. Okullardaki kitapların içleri boştur ve itfaiye ekipleri çıkan yangınları söndürmek için değil, kedileri kurtarmak için çalışmaktadır.
İlk olarak cinsellik deneyimin kazandırılmasıyla bazı değişimler baş göstermiştir. Siyah beyaz olan insanların bir kısmı renklenmeye başlamıştır. Ardından sanat keşfedilmiş, çizimler ve renkler toplum tarafından eleştirilmeye başlanmıştır.
Bir sonraki aşama ise, kitapların okunmasıyla başlamaktadır. Değişimi kabul etmeyenler, gençlerin birlikte olmasını ve sürekli kitap okumasını reddetmektedir. Bu sebeple birlikte kitapların yakılmasını ve renkli insanların topluma adapte olmasını sağlamak için belli başlı kurallar koyulmasını talep ederler. Değişen insan düşünceleri, ilişkilerin farklı boyutlara taşınması ve renkli, siyah beyaz insan karmaşaşı… tüm bunlar aslında yaşadığımız evrenin her döneminde var olmuş insan ilişkileri olmakla birlikte, günümüzde, hala çözülmemiş sebepler arasındadır. Dünyada hala ırkçı yaklaşımlar bulunmaktadır. Ten rengi, dini görüşü, cinsel yönelimi, cinsiyeti sebebiyle insanlar hala ayrıştırılmaktadır. Sırf bu ayrıştırılma şiddetle çözülmesin diye hala uygulanmayan hukuk kuralları bulunmaktadır. Değişimden söz ediyoruz, ancak hangi değişimden? Her şey çok sembolik değil mi?
İnsanlar, kendi benliklerini, isteklerini, toplum tazyiki, siyasi çıkar, din baskısı uğruna – ne yazık ki, her dönem- reddetmek zorunda kalmışlardır. Bu durumun en korkunç bilançosu olarak mutsuz aileleri, mutsuz çocukları, mutsuz ilişkileri görebiliriz. Bahsi geçen evren, aslında tam bu olguların eleştirisi dâhilinde işlenmiştir. Sanat, cinsellik, kadın olmak, erkek olmak, çocuk olmak, okumak kötü bir şey değildir. Kendi sesinizi dinleyin ve yaşamın renklerine kulak verin mottosuyla çekilmiş olan Pleasantville filmi durağan yaşamın heyecanını önümüze seriyor. Reddettiğimiz hayat ile yüzleşmemizi sağlıyor.
Dip not: Fiona Apple – Across The Universe
Nothing’s gonna change my world
Tebrik ederim canim kızım