“İnsanın, doğaüstü olan hakkında kaygılanmadan yeryüzündeki kendi cennetinin peşine düşmek için yeterince zamanı ve gücü olacaktır. Dünya o kadar zevkli bir yer olacaktır ki, rahip ile vaizin anlatacağı pek bir masal kalmayacaktır. “
(George Orwell, Wigan İskelesi Yolu)
Geçmişten günümüze devletlerarası ilişkiler birçok dönüşüm süreci yaşamıştır. Siyasi, ticari olaylar bu ilişkileri etkileyen mühim faktörler arasında sayılabilmektedir. Ticaretin toplumların kültürel, sosyal ve ekonomik gelişimi açısından yeri tarih boyunca hep en üstte olan önemli statüsünü korumuştur. Elbette ticaretinde kendi içerisinde geçirdiği bir evrim süreci bulunmaktadır. Şimdi ticaretin kendi içerisinde ayrıldığı kollardan biri olan deniz ticaretini ve devletlerin deniz ticareti boyutunu yaşanılan olaylar bağlamında, hukuksal ve tarafsızlık boyutunu da ele alarak incelemeye çalışacağız.
Deniz Ticareti ve Korsanlar
Deniz ticareti gelince akıllara hemen çoğu filmden ve hikâye kitaplarında da aşina olduğumuz meşhur kelime korsancılık ve türevleri gelmektedir. Korsanın lügatte bulunan kelime anlamı denizde gerçekleşen mal ve adam gaspı, deniz haydutluğu olarak tanımlanmaktadır. Ancak batı dillerinde ki bazı çevirilerde söz konusu deniz haydutluğu ve izinli korsanlık (savaş döneminde hizmet veren ve ülke çıkarları için çalışan grup) olarak ikiye ayrılan bu kelime grupları, birbirinden farklı tanımlara yol açmakla birlikte izinli korsanlığın devletler bazında yasal hale getirilmesi tanımını bizlere sunmaktadır. Peki, korsanların deniz ticaretine etkileri nasıl olmuştur? İnceleyelim.
Devletler Adına Çalışan Korsanlar
Özellikle izinli korsanların tarih sahnesinde aldıkları rol daha mühimdir. Devlet adına hizmet veren ve savaş esnasında kazanılan ganimetlerin devlet tarafından denetlenmesinin sağlandığı bu grup, 1689-97 yılları arasında gerçekleşmiş olan Veraset Savaş’ında İngiliz ve Hollanda donanmasına karşılık, Fransa donanmasının fazla kuvvetli olmamasından kaynaklı olarak, donanma savaşı yerine korsan savaşını tercih etmiştir. İspanya Veraset Savaşı’nda da izinli korsanların savaşının devam ettiği görülmektedir. Bu savaş süreci yalnızca dönemin ticaretini aksatmakla kalmamış, ülkelerin çıkarlarının meşru kılınması adına yapılan türlü hukuksuz yaptırımlarında nasıl kabullendirildiğini gözler önüne sermiştir.
Savaşların ardından ticaret ağır kayıp verirken, Akdeniz bölgesi de izinli korsan savaşlarından etkilenen bölgeler arasına girmiştir. Osmanlı’nın bölgede yaşanan savaşlarda tarafsızlık politikasını izlemesine rağmen söz konusu durumun içinde kalması, devleti bölgede can ve mal kaybına ilişkin gerekli denetlemeleri yapmaya itmiştir. Osmanlı bu doğrultuda yönetimde kaptan ve kıyı bölgelerinin yöneticilerine gönderdiği emirlerde bu konuların teminine önem vermiştir.
Osmanlının Tarafsızlık Politikası
Osmanlı tarafsızlığının bir göstergesi olarak denizde savaş halindeki devletlerin gemileri birbirleri ile çarpışırken rastladıklarında donanma kaptanları, zabitler ve denizde bulunan taraflardan birine yardım amacıyla olaya karışmayıp, bir tarafı diğerine tutmayacağını açıkça beyan etmektedir.
Ayrıca savaşan devletlerin gemilerinin aynı anda bulunduğu bir limanda, buradan önce ayrılacak olan gemiye zaman kazandırmak amacıyla düşmanı olan bir başka geminin 24 saat geçmeden limandan ayrılmasına ve Osmanlı limanlarında savaşan devletlerden biri tarafından korsanlık amacıyla gemi hazırlanmasına izin verilmeyecekti. Osmanlı yönetimi sadece idarecilerin değil, halkın da bu korsanlara katılım ve yardımlarını sert yaptırımlarla önlemeye çalışmıştır.
Osmanlı bulunduğu dönem içerisinde yukarıda da bahsettiğimiz üzere, belli yaptırımlarda bulunsa da, izinli korsanlar arasında olan bir çarpışma olmasını yasaklayan emirlerde verse, kendi sularında gelişen olayların önüne geçemeyeceğini yaptığımız okumalardan anlamaktayız.
Akdeniz’de özellikle İngiliz izinli korsanlarının etkin olması söz konusu meseleyi daha da zorlaştırıyordu. Ancak bu korsanların kendilerine tanınan sınır ve yetkiler içerisinde hareket etmeyerek, sadece devletlerinin savaş halinde olduğu Fransa’ya değil Akdeniz’de ticaretlerini devam ettiren tarafsız devletlerin tüccarlarına da saldırmaları bu devletlerin tepkisini çekmiştir.
Osmanlı Devleti’nin Küçük Kaynarca Anlaşması’ndan sonra Ruslar ile yapacakları bir ticaret anlaşması ile ilgili olarak Akdeniz ve Karadeniz’deki ticaret serbestliği konularını görüşmek üzere 10 Şubat 1780 tarihinde yapılan divan toplantısında konu İngilizlerin ve deniz haydutlarının ticarete verdikleri zarar üzerinde odaklanmıştır.
Osmanlı Devleti’nin sularındaki izinli korsan savaşlarını denetlemeye yönelik önlemleri bu korsanların yetkilerini ihlali nedeniyle fazla etkili olamamıştır. Tüm yaptırım ve tedbirlere rağmen izinli korsan saldırılarının önlenememesi ise bu tarihlerde Osmanlının suları üzerindeki hâkimiyetinin yetersizliğinin bir göstergesi olarak kabul edilebilinir.
Oluşan zararlarla birlikte en nihayetinde İzinli korsanlığın amacının dışında kullanılarak savaşan devletler kadar tarafsız devletlerin ticaretine verdiği zararlar karşısında XVIII. yüzyılın sonlarından itibaren Avrupa devletleri arasında bu uygulamanın son bulması yönünde çalışmaların başladığı görülmektedir. 1856 yılındaki Paris Deklerasyonu ‘nda Amerika Birleşik Devletleri dışındaki Avrupa devletleri tarafından Alman korsanlık lisansı verilmemesi şeklindeki kararla izinli korsanlık uygulaması son bulmuştur.