Azizler filmindeki toplumsal göndermeler ve yüzleşmek istemediğimiz gerçekler:
“İnsanlar hiçbir şeyden bahsetmiyor.”
“Ah, bir şeylerden bahsediyorlardır mutlaka!”
“Hayır, hiçbir şeyden bahsetmiyorlar. Genellikle bir sürü araba veya giysi markası ya da yüzme havuzu firması sayıp, ne güzel diyorlar! Ama hepsi aynı şeyleri söylüyor ve kimse kimseden farklı bir şey söylemiyor. Kafelerde de genellikle espri makineleri çalıştırılıyor ve genellikle aynı espriler yapılıyor veya müzik duvarının ışıkları yakılıyor ve bütün o renkli desenler inip çıkıyor, ama bunlar sadece renk ve tamamen soyut. Müzelerde de…müzeye gittin mi hiç? Tamamen soyut. Artık sadece bu var. Amcamın dediğine göre bir zamanlar durum farklıymış. Çok eskiden bazen fotoğraflar bir şeyler söylermiş, hatta insanları gösterdikleri bile olurmuş.”
(FAHRENHEIT 451)
Tek kullanımlık mendillerin çağına hepiniz hoş geldiniz!
Toplumun Sudaki Yansıması: Azizler
Azizler filminin incelemesine giriş yapmadan önce yalnızlıkla ilgili literatürde birçok bilgi yer almaktadır. Birey toplumda ne zaman yalnızlaşmaya başlamıştır? Sevmediği işi yaptığında mı? Yoksa, düşüncelerini içine atıp karşı tarafa kendini ifade edemediğinde mi? Toplumun normlarına aykırı davranıp dışlandığında mı daha yalnız hisseder yoksa temelde bir öznenin içine sıkışıp kaldığında mı?
Sanayi devrimiyle birlikte bireyin, ürettiklerine yabancılaştığı görülmektedir. Ürettiğine yabancılaşan birey, işçi öznesi altında ezilmeye başladığında bir benlik arayışına girer. Bu benlik arayışı temelde yalnızlıktan, toplumun getirdiği normlara uyum sağlama süreci boyunca devam eder.
Azizler Filmindeki Anlatılanlar
Toplumun yansıması Azizler: Toplum kurallarına ayak uydurmak zordur. Toplumdaki sınıfsallık insanı farklı hikayelerin arkasına sürükler. Şehirde yaşayan insan her imkana sahiptir, kendini yalnız hissetmek lükstür. Oysa taşrada yaşayan insanın elinde hiçbir şey yoktur, bu yüzden onların hikayeleri, mücadeleleri daha kıymetli gözükür, taşralı insan hem şehir özlemi çeker, hem varlık. Bu algı artık günümüzde geçerliliğini yitirmiştir. Küreselleşme ile birlikte taşra/şehir ayrımının artık bir tercihe dönüştüğü görülmektedir. Hatta öyle ki, şehirli insan her daim taşradaki huzurun özlemini dile getirir.
Azizler filmindeki her karakter şehirde yaşayan bireyin yalnızlığına odaklanmış. İzlerken, insanın kendine vakit ayırmak istemesi gerçek bir yalnızlık isteğiyle mi alakalıdır diye düşünebilirsiniz. İnsanın şehirdeki hayat akışının monotonluğu, kalabalıklarla zorunlu iletişimi, anlaşılmak istemesi, sessizlik arayışı ve kaçınılmaz çaresizliği…
Azizler Filmindeki Toplum ve Gerçek Hayattaki Toplum
Azizler filminde toplumun yalnızlıkla yozlaştığı, iletişimsizliğin getirdiği olumsuzluklar ise, çocuk oyunca yüklenen “denyo” öznesi ile aktarılmış. Sosyalleştikçe insanı içine alan zorunlu tüketim araçlarının ailede etkisi. Ailenin, çocuğu üzerindeki etkisi, çocuğun ileride kuracağı ailenin topluma etkisi… Bu silsilenin görmezden gelinmesiyle oluşan yalnızlık, anlaşılamama en sonunda soyutlanma durumu gibi gerçekler izlerken tokat gibi yüzünüze çarpabilir.
Azizler filmindeki bu hikayede, kendi yalnızlığından bunalıp çare bulmak için başkalarına sarılan adamları, yalnızlığına son vermek istese de ilişkiselliği temkinli kadınları, yalnızlığıyla bütünleşmiş geçmişinden kopamamış, her türlü ilişkiden kaçan adamları, ufacık detaylara takılarak önünde duran zamanı, gerçeği reddeden kadınları, yalnız kalmaya hasret olanları izliyoruz. Aslında ufak detaylarda kendi hikayemizi izliyoruz. Hepimiz birer “yalnız” değil miyiz?